Prof. Dr. Sultan Tarlacı: "Yaratıcı kişiler kuralları sevmez, sınırlarda dolaşır"

Yaratıcı fikirlerin kişinin zihninde birdenbire belirmeyeceğini belirten uzmanlar, fikre karşı farkındalığın olması gerektiğini söz ediyor. Yaratıcı bireylerin zihinlerine inen ilhamların öncesinde hazırlık yapmış olduklarına dikkat çeken Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Önce uğraşırsın, şuurlu olarak içselleştirirsin, sonra da kuluçkaya bırakırsın. Şuurun derinliklerinde kendi kendine pişmeye devam eder ve bir gün beklenmedik bir formda fikir zihninizin içine iner.” dedi. Herkesin yaratıcı olamayacağının altını çizen Tarlacı, yaratıcı şahısların dayatılan kuralları sevmeyen, olağan ve olağan olmayan ortasındaki sonlarda dolaşmayı seven, mistik eğilimleri olan ve bu yüzden çoklukla toplumda reddedilen bireyler olduğunu vurguladı.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Sultan Tarlacı yaratıcılık ve yaratıcı kişilik özelliklerine dair açıklamalarda bulundu.

“Aynı vakitte farklı şahısların zihnine birebir yaratıcılık düşebilir”

Bilim insanlarının da çok güzel bildiği üzere, muhakkak vakitlerin ‘zamanın ruhu’ denilen özelliği itibariyle farklı şahısların zihnine tıpkı yaratıcılıkların düşebildiğini söz eden Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Hani evvelden derlerdi ya piramitleri Mısırlılar da Mayalar da yapmış. Güney Asya’da da yapılmış ve Mısırlılarla Mayaların birbirinden haberi yok mesela. Lakin tıpkı devirlerde birebir yaratıcılığı kullanmışlar. Bilim insanları da genelde bir keşif yaptıkları vakit bunu bir an evvel yayınlamak ve dünyaya duyurmak isterler zira bir iki ay içerisinde diğerleri da misal keşifleri yapabiliyor. Güya üniversal bir kolektif şuur ilişkisi varmış üzere bir sezgisel durum oluyor.” dedi.

Herkes zihninin derinliklerinde birbirine bağlı olabilir 

Bu durumun, vaktin ruhu denen şeyin kıvamına gelmesi ile yahut birçok insanın tıpkı şeylerle uğraşmasından kaynaklanıyor olabileceğine değinen Tarlacı, “Belki de daha geniş bilmediğimiz derin bir teması da olabilir yaratıcılıkla. Jung’un bakış açısı ‘Kolektif Bilinçaltı’na nazaran; aslında hepimizin zihninin ve şuurun derinliklerinde birbirimize bir halde bağımız var. Bu bağ ortak sembolleri kullanmamızı sağlıyor, ortak hayalleri görmemizi sağlıyor. Farklı toplumlarda da tıpkı yorumlanan emsal hayaller var. Örneğin dev ağaç görmeler yine başlangıcın ve kuruluşun sembolü oluyor üzere. Lakin bu büsbütün art planı kanıtlanmamış klasik bakış açısıdır. Fizikle ya da kuantum fiziği ile bakarsak cihanda her şey aşağı üst birbirine bağlı. Zira yedi milyar yıl evvel esasen hepimiz toplu iğne başı büyüklüğündeki bir alanın içerisinde, uzayın içerisinde vakitsiz yersiz olarak bir aradaydık. Dış dünyada gördüğümüz her şey cihan ya da birçok şey bir ortadaydı. Bir irtibatımız var, doğal bir başlangıç da.” biçiminde konuştu. 

“Yaratıcı bir fikir birdenbire gelmez”

Bütün yaratıcı bireylerdeki ilhamsal algının, aslında müzisyenlerin, büyük bestekarların, müelliflerin ve oburlarının kendilerinden de fark ettikleri bir şey olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Bir anda başınızın içine inen bir şeyi daha sonra anlaşılabilecek halde kesimlere ayırarak söz etmeniz gerekiyor. Fakat biz bekleyelim de başımızın içine bir fikir insin üzere bir şey olmaz. O fikre bir farkındalığınızın olması ve bunun özgün bir şey olduğunun farkında olmanız gerekiyor. Genelde yaratıcı bireylerin zihnine inen bu ilhamlar, daha öncesinde esasen hazırlıklar yapmışlardır. Bir gün o kıvamına ulaşınca da insanın zihnine bir bütün olarak iniyor. Yani evvel uğraşırsın onu içselleştirirsin şuurlu olarak, sonra onu güya unutmuş üzere olursun yani kuluçkaya bırakırsın. Şuurun derinliklerinde kendi kendine pişmeye devam ediyordur. Sonra bir gün beklenmedik bir halde fikir zihninizin içine iner.” dedi.

Bunun biraz sağ ve sol beyinle de alakalı olduğunu kelamlarına ekleyen Tarlacı, “Sağ beyin bilgiye bütün olarak hakimdir. Daha bütünsel ele alıyor. Lakin sağ beynin lisanı olmadığı için onu daha çok çizerek sembolik anlatır. Sembolik anlattığı için o bütünsel bilginin şayet biz bunu yazacaksak çizeceksek notaya çevireceksek, sağ beynimizden sol beyne gitmesi lazım. Ama burada genelde bilgi kayıpları olur. Bazen olur ya bir şey hissedersiniz yani başınızdaki sorunun yanıtı vardır. Bir aydınlanma olur bir anda, ama onu konuşma ve söz etme kısmında yetersizliğinizi kendiniz fark edersiniz. İlhamı bazen günlük tabirlerle lisana dökmek imkansız olabiliyor. O vakit yeni sözler icat edebiliyorsunuz zihninizdeki bütünselliği anlatabilmek için.” açıklamasını yaptı.

“Sezgi ve yaratıcılık ortasında çok büyük bir irtibat var”

“Sonuçta sezgi bilim, nöroloji ya da hudut olarak bakıldığı vakit yokluktan gelen bir bilgi değildir.” diyen Tarlacı, aslında şuur dışı bilgi sürecinin bir eseri olduğunu söyledi. Tarlacı şöyle devam etti:

“Hiçbir şey yapmayıp bana ilham gelecek diye beklemek olmaz. Sezgi, işleyen bir beyinde mana kazanır. Orada ortaya çıkar. Sezgi ve yaratıcılık ortasında çok büyük bir ilişki var. Lakin bu olmayan bir yerden gelen bir bilgi değil. Lakin o bilgiyi de fark etmek için hazır ve işleyen bir beyin olmak gerekiyor. Bugün zihnimizde yüz yıl sonraki bir teknoloji düşebiliriz fakat bunu anlamak, yorumlamak için bir zekaya ön hazırlığa sahip olmamız gerekiyor.” 

“Yaratıcı bireyler kuralları sevmez, sonlarda dolaşır”

Herkesin yaratıcı olamayacağının, zira yaratıcılığın kişilik özellikleriyle temaslı olduğunun altını çizen Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Yaratıcı kişiliğin özellikleri vardır. Dışarıdan dayatılan kuralları sevmezler. Kuralların dışına taşmaya bayılırlar. Olağan ve olağan olmayan ortasındaki hudutlarda dolaşmayı severler. Mistik eğilimleri olur genelde ve dışarıdan bu özellikleri garip olarak algılanırlar. Bundan ötürü toplumda genelde reddedilirler.” dedi

Kişinin mizaç ve karakter bileşeni olarak bakıldığı vakit, mizaç olarak bu türlü bir özellik taşıyan kişinin yaratıcı olabileceğini belirten Tarlacı kelamlarını şöyle tamamladı:

“Kişi önündeki yaratıcılık sürecinde belirsizliğe tahammül edebilecek ve karşı çıkışlara karşı dirençli olacak. Ancak nihayetinde toplulukla da alakalı bir şey. Birey evet yaratıcı olabilir lakin topluluk ona müsaade etmeli, muhafazalı. Ayrıyeten bunların yanında toplumda refahın da olması gerekir. Toplumun ve bireyin belirli bir ekonomik refahın üstüne çıkması lazım. Temel gereksinimlerin giderilmesi gerekir. Yaratıcılığın ulaştığı şeyler çok karmaşık değildir. Yaratıcılık eserleri kolay, estetik, anlaşılır ve genelde hoştur.”

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı